Günümüzde ticari hayatta yaşanan gelişmeler, ticaretin milli sınırlar içerisinden çıkıp uluslararası bir boyut kazanmasına sebep olmuştur. Ticari hayatın geldiği son nokta uluslararası nitelik taşıyan uyuşmazlıkların nasıl çözüleceği sorununu da beraberinde getirmiştir. Yabancı unsurlu uyuşmazlıklarda somut uyuşmazlığa uygulanma iddiası olan birden fazla devletten hangisinin hukukunun uygulanacağı sorunu kanunlar ihtilafı hukuku vasıtasıyla çözüme kavuşturulur. Öte yandan uluslararası ticarette farklı ülkelerin hukuk sistemlerinin aynı olay için farklı kurallar öngörmesi birtakım sorunlar yaratabilmektedir. Söz konusu belirleme yapılırken de göz önünde bulundurulması gereken ilk nokta; Türkiye’nin taraf olduğu bir milletlerarası sözleşmenin olup olmadığıdır. Türkiye bu sorunları çözmek amacıyla da uluslararası kuruluşlar tarafından geliştirilen uluslararası antlaşmalara taraf olmuştur.
Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (“CISG”) uluslararası ticarette yeknesaklık sağlanması amacı ile satın alma ilişkileri kapsamında geliştirilmiş 95 üye ülke tarafından onaylanmış çok taraflı bir anlaşmadır. CISG, Türkiye tarafından 2010 yılında kabul edilmiş ve 1 Ağustos 2011’de uygulanmaya başlanmıştır. Buna rağmen; Türk mahkemelerinin yaklaşımına bakıldığında bu alanda birçok karar olmasına rağmen verilen kararların tartışmalı içeriklerinin olduğu gözlenmektedir.
CISG uygulama alanı ve uygulanabilirlik şartları sözleşmenin 1. maddesinde doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki şekilde düzenlenmiştir. CISG ‘nin doğrudan uygulama alanı bulması için iki şartın bir arada sağlanması gerekmektedir. Bunlardan ilki; sözleşmenin taraflarının farklı devletlerden olması; ikincisi ise bu devletlerin birer CISG üyesi olmalarıdır. Bununla birlikte; taraf devletlerce CISG uygulanmasına engel teşkil edecek bir çekince konulup konulmadığı da araştırılmalıdır.
Bir uyuşmazlığa CISG’ nin uygulanıp uygulanamayacağının tespit edilmesi için sözleşmenin yer bakımından uygulanabilirliğinin yanı sıra konu bakımından da uygulanabilir olması gerekir. CISG mal satımına ilişkin sözleşmeleri düzenlemekle beraber aşağıda belirtilen satın alma işlemleri CISG kapsamının dışında bırakılmıştır:
-Kişisel veya ailevî ihtiyaç veya ev ihtiyacı için mal alınması,
-Açık artırma yoluyla yapılan satımlar,
-Cebri icra veya kanun gereği yapılan satımlar,
-Menkul kıymet, kambiyo senedi ve para,
-Gemi, tekne, hava yastıklı taşıt veya hava taşıtı satımı,
-Elektrik satımı.
CISG ‘nin Türk mahkemeleri tarafından yorumlanmasına bakıldığında ise; ülkemizde 2011 yılından itibaren yürürlükte olmasına karşın uygulama alanının çok dar olduğu ve hatalı uygulamalar yapıldığı görülmektedir. On yılı aşkın süredir yürürlükte olan CISG’ nin uygulama alanının bu denli dar olmasının sebepleri arasında; CISG ile Türk hukuk sistemi karşılaştırıldığında ifa engelleri ve ayıp bakımından farklılıklar söz konusu olması ilk sırada yer alır. Türk hukuk sisteminde ifa engelleri tek tip olarak belirlenmemişken; CISG ifa engelleri bakımından bir farklılık gözetmemiştir. Bu durum, Türk hukukunun Kıta Avrupası hukuk sistemi, CISG’ nin ise daha çok Anglo Sakson hukuk sistemini benimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde kusur yönünden de; Türk hukuk sistemi borçlunun kusursuz olduğunu ispatlarsa sorumluluktan kurtulabildiği kusur sorumluluğunu temel alırken, Anglo Sakson hukuk sistemini benimseyen CISG ’de sözleşmeden kaynaklı ihlallerde borçlunun kusursuz olduğunu ispatlamasının bir önemi yoktur. İfa engelleri ile karşılaşılması halinde CISG ve Türk hukuk sistemi arasında alıcının hakları açısından da farklılıklar vardır. Ayıp yönünden ise hem CISG hem de Türk hukuk sitemi mal satımı yapılması sonucu, malı teslim alan alıcının makul bir süre içerisinde muayene etmesi yükümlülüğünü getirmiştir. Fakat CISG m.39/2 her halde gizli ayıbın bildirilmesi için iki yıllık üst sınır getirirken TBK m.223/2 gizli ayıbın derhal bildirilmesi gerektiğini düzenler. (Ş. Esra Kiraz, 2023)
Uluslararası bir anlaşmanın varlığı o ülkedeki iç hukuka da doğrudan etki etmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi Türkiye de uluslararası bir anlaşma olan CISG’ ye taraf olan devletlerden biridir. Türkiye, özellikle bulunduğu coğrafi konum itibariyle ithalat-ihracat süreçleri ve transit geçiş erişimiyle beraber; yabancı menşeili firmalar arasındaki ticaretin yoğun olması sebebiyle yabancı unsurlu uyuşmazlıkların ortaya çıkması için elverişli bir statüdedir. Bu nedenle Türk mahkemelerinin CISG ‘nin uygulanması ve yorumlaması konusunda çok daha yetkin olması beklenirken bazı yüksek mahkeme kararlarının içeriği şaşırtıcıdır. İstanbul Bölge Adliyesi Mahkemesi ile Yargıtayın yakın tarihli kararlarına bakıldığında hatalı tercüme sonucu otomobil satımları açısından CISG’ nin uygulama alanı bulmayacağına hükmedilmiştir. Halbuki; bu yanlış uygulama tamamen “kara veya su yüzeyinin hemen üzerinde hareket eden, altında motorların ürettiği güçlü bir hava akımı üzerinde hareket eden bir araç” olarak tanımlanan “hovercraft” ifadesinin “hava yastıklı taşıt” şeklinde yorumlanması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Türk hukuk sisteminde önemli bir yeri olan CISG’ nin gelecek dönemlerde mahkemeler tarafından nasıl uygulanacağı ve yoğun dış ticaret ekosisteminin bu konudaki yaklaşımı merakla beklenmektedir.